Serbia

by - 28 Ocak


Başlıklarda ve yazı içinde gerekli bulduğum kelimelerde yönlendirme yaptım.Bunlar teknik bilgiler,ilgili fotoğraflar veya videolardır.Merak ederseniz bir tıklama yapmanız yeterli olacaktır.



Uzun, korkutucu, dar koltuk aralıklı yaklaşık 11 saat süren otobüs yolculuğumuzun ardından şimdi Novi Sadtaydık. Otobüsten iner inmez hemen bir exchange office için otogarın oraya gittik ve günlük istikhakımız olan 35 euroyu bir çırpıda 4.000 sırp dinarına çevirdik.Sonrasında ise İngilizce bildiğini düşündüğümüz kişinin yanına yanaşıp gideceğimiz yere hangi otobüsle gitmemiz gerektiğini sorduk. Otobüse atlayıp hemen google'ın bize sunmuş olduğu offline map‘i açtık. Evimize hemen hemen yakın bir yerde inip check in saatimizi bekleyip hemde ev sahibimize yazabileceğimiz bir kafe araştırmasına girdik.Sırf internet bulabilmek için günde 3 defa kahve içiyorduk. Fiyatlara bakınca sanki bir tosta 200 300 lira veriyormuş gibi bir his oluştu bende bosnadan sonra ama tl'ye çevirince baya ucuz olduğunu gördük. 

Ev sahibimize check in'i erkene alabilme şansımızın olup olmadığını sorduk keşke sormaz olaydık. Booking üzerinde check in saati 12:00 gözükürken biz check in'mizi 13:00 en erken şekilde alabildik. Olsun biraz gezmiş olduk. Ev sahibimizin yaklaşık 5 6 adet daha evinin olduğunu eğer arkadaşlarımız gelirlerse ona yönlendirmemizi istedi. Gidecek olursa telefon numarasını yazının altına bırakıyorum. Biraz dinlendikten sonra günü kaçırmamalıyız diyip hemen yola koyulduk. Novi Sad bosnadan sonra bize biraz büyük geldi. Petrovaradin Kalesine yaklaşık 15 dakika kadar yürüdük. Tuna nehrinin üzerinden geçtik ve bizde ki nehirlere kıyasla baya baya büyük bir eni olduğunu söyleyebilirim.



Kaleye vardığımız da ise güzel bir manzarası olduğunu söyleyebilirim. Lakin burayı görmek için tahmini 1 saatinizi ayırmanız yeterli olacaktır. Eğer ki tarihinizi ayarlarsanız EXIT festivaline kesinlikle katılmanızı tavsiye ederim. Bu kadar insanı nereye sığdırıyorlar anlayamadım ama güzel bir festival olduğundan hiç şüphem yok hatta yazın bu festival için tekrar Sırbistan'a dönerim. 


Kalenin sonrasında ise yine Tuna nehrinden geçip ana meydan olan Novi Sad meydanına yaklaşık 15 dakikalık bir yürüş gerçekleştirdik. Ana meydana geldiğimiz de ise Gothic bina yapıları beni etkilediğini söyleyebilirim. Gittiğimiz tarihler tam yeni yıl arifesi tarihi olduğu için sanırım biraz şanslıydık. Çünkü hava gerçekten soğuktu ve sokaklar insanlarla doluydu. Dunavski parkın içinde insanlar buz pateni ile ne güzel eğleniyordu. İçimden “lan keşke biraz kayabilseydim de bende eğlenceye dahil olabilsem” dedim. Mary Katolik Klisesine geldiğimiz de ise yukarı bakmaktan boynum tutuldu. Hatta fotoğraf çekerken ya bizi kadraja almayacaktım ya da kliseyi. Galiba photoshopta bizi yerleştirsem daha iyi olacak.



Soğuğa dayanayıp eve geçip yemek yerleri araştırmak için eve döndük ve tabi ne oldu? 3 saatte ne yiyeceğimize karar veremedik. Ama iliklerimize kadar ısınmıştık. Sonra çıkış o çıkış. Ana meydana döndüğümüz de yıl başı hazırlıkları yapılıyor, sahneler dükkanlar kuruluyordu. Herkes bir telaş içerisindeydi. En son Mc donalds'ta güzel bir kampanya bulup hapur hupur onları gömdük. Meydan da biraz turladıktan sonra Ayşenur'un gözüne bir kalpak takıldı. Gitti fiyat sordu denedi evirdi çevirdi ikilemde kaldı. Meydanı turlamaya devam ederken gitti bir daha baktı farklı rengini denedi evirdi çevirdi yine ikilemde kaldı almadı. Yine biraz yürüdükten sonra yok dedi ben alıcam onu aklıma takıldı o. Geri döndük amca gülmeye başladı ben gülmeye başladım.Baktım ayşenur para veriyor adama, adam bi daha güldü parayı bana verdi dedim oo süper amca sonunda hediye ediyor kalpağı bize. Bir güzel ilgilendi etti. Sonun da biz kalpağı aldık adam da bize kalpağı hediye etmedi tabi adam ekmeğinin derdinde. Sonra bir sokak çalgıcılarını dinledikten sonra evimizin yolunu tuttuk. Eve girmeden yarın yola gideceğimizden dedik ki sandviç hazırlayalım. Markette bize en uygun şey ton balığı. Ve gerçekten Türkiye fiyatlarından çok daha ucuz. Sosis daha pahalı mesela. Ve çeşitleri de çok fazlaydı. Etiket görsellerinden anladığım kadarıyla hazır soslanmışlar, biberliler, hardallılar diye 12 13 çeşidi vardı. Bizde bunların arasından en yağsızını löp etlisini almışız allahtan. Eve döner dönmez kaynar suyla güzel bir duşumuzu aldık, TV karşısına geçtik. Ve çok geçmeden sızmışız haberimiz olmadan. 

Sabah kalktığımızda çantalarımızı hazırladık.Sandviçlerimizi yaptık check out saatimizde evden ayrıldık. Bakmayın öyle check out dediğime sadece anahtarı posta kutusuna atıp geçiyoruz. Tüm balkanlarda böyleydi açıkçası. Tam evimizin önünden geçen bir otobüs'e atlayıp Belgrad için otogara doğru yöneldik.

Belgrad


Öğlen 3-4 sıralarında otogar'a indiğimiz gibi biraz hava boğucu gelmişti. Otobüs yolculuğumuz biraz kötü olduğunu kabul etmeliyim, tüm otobüs dolmuş ve sadece en arka sıranın bir önünde 2 kişilik boş yer vardı.Arkamız da tahminimce Suriye'de savaştan kaçmış mülteciler vardı. Çocuklarını boylu boyunca yatırmışlardı. Bizim için sıkıntı değildi elbet ki çocuklar ağlamaya başlayana kadar. Neyse kısaydı yolculuk. Belgrad balkanlar genelinde gördüğüm en büyük şehirdi.Ama daha ikinci ülkemiz olduğu için bunu daha bilmiyordum. Şehrin tamamı sanırım Antalya merkez kadar bir yerdi.Açıkçası çokta büyük değildi.

Kiraladığımız ev daha doğrusu yıl başı arifesi olduğundan bulabildiğimiz ev biraz uzaktı şehir merkezine yaklaşık 11 km kadar.Hem bi yorgunluğumuzu atalım hem de bi internet bulalım diye gar'ın yakınlarında(Genel olarak gar ve otogar yan yana) bir kafe bulduk. Ev sahibimiz pek iyi bir ingilizcesi yoktu. Yolu biraz değişik tarif etti ve biz hiç bir şey anlamadık.Hemen kafe'de oturan yerel insanlardan yardım aldım ama şehrin dışı olduğu için onlarda bilmiyorlardı. Sanırım biz Türkler'de olan bilmeme hastalığı taaaa balkanlardan kalma.Ama helal olsun google üzerinden araştırma yaparak bizim için hangi duraktan bineceğimizi, nerede inip hangi otobüsle aktarma yapacağımıza kadar her şeyi söylediler. Kahvelerimizi içtik, biraz konuştuk biraz instagramı turladık derken hadi vakit geldi yeter gidelim. Söylenen durak götümüzün dibiymiş. Otobüs durağında çok tatlı bir teyze bize nereli olduğumuzu sordu. Sonra Ayşenur'la bir muhabbet bir sohbet maşallah. Sağolsun teyzem bizi aktarma durağına kadar götürdü, bineceğimiz otobüsü gösterdi bir de çikolata ikram etmez mi. Sırplar bence çok değişik millet, sıcak kanlı olanı bizden sıcak kanlı soğuk olanı da maşallah buz dağı. Velhasıl yarım saatlik bir yolculuğun ardından ineceğimiz durakta inip evin sokağını gördüm. Görmez olaydım!! Bir yokuş inerken ileri doğru 2 defa zıplasan 30 mt gidersin öyle dik. Ayşenur dedim beni burada bırak ben kaç kendini evde ısıt sonra gelir beni alırsın. Sırt'ta var 12 13 kiloluk bir çanta elde var 16 kiloluk valiz. Valla inerken 45 saniye süren yokuşu 20 dakika da anca çıkabildik.

Eve girene kadar benim günden haberim yoktu.Ayşenur diyor annemlerle konuşayım bi yılbaşını kutlayayım geliyorum.Lan diyorum allah allah neden yılbaşında aramıyor. Telefona bir baktım 5 saat sonra giriyoruz. Ben de hemen bizimkileri görüntülü aradım. Aramaz olaydım her şey mi üst üste gelir!!! Herkes toplanmış yemekler alkoller ayıp ya! Güzel tebrikleştikten sonra ver elini şehir merkezi. 45 saniyede indiğimiz yokuştan otostop çeke çeke durağa doğru yürüyoruz. Tabi kimse durmadı. Neyse otobüsler bedava geldiği gibi atladık. Saint Sava Katedralinin o taraflarda indiğimiz gibi Belgrad kazan biz kepçe. Bir takım piç kuruları ses bombası atıyor, havai fişeği anlıyorum da kardeşim ses bombası ne alaka? Bir de ilki  dibimiz de patlamaz mı Ayşenur ayrı korktu ben ayrı korktum. İnsanlara soruyoruz genel bir kutlama alanı var mı, şehir konseri vs bişey. Kime sorduysak öyle bir şey bilmiyorum cevabını aldık.Saçma geldi yeni yıl, Balkanların büyük ve hatrısayılır bir şehrisin yılbaşında konser yapılmaz mı arkadaş? Biz de nereler canlı nerelerde eğlence olur diye geziyoruz.Ha bak burası iyimiş bak burası dörde kadar açıkmış olmadı buraya uğrarız diyoruz. Biraz da karnımız acıkmıştı açıkçası baya bir yürüdükten sonra ise Bege Sandviç'in yanında Balkanlar ve Belgrad'a özgü yemekleri sokak yemeği tadında yapan bir yer bulduk. İsmini google maps üzerindenn bulamadım lakin köhne yapısına bakmayın yediğim en iyi Pljeskavica idi. Belirli soslu olanları var onları da siz dener bana haber verirsiniz. Ben zorla bitirdim Ayşenur bitiremedi bile. Eğer ki sırtçantalı gezip ucuza karnım doysun diyorsanız hem bu dediğim yer hem de Bege Sandviç tam sizlik. Kişi başı  1.5 - 2 euroya efso karnınız doyar. 


Fiyatları da bu şekilde siz bakarsınız öncesinden artık


Yemeği yediğimize göre artık eğlence vaktiydi. Gezelim bakalım başka yerler varmıymış. Ama şehir gerçekten ölüydü. En son alkolümüzü alalım evimizde netflix izleyerek girelime geldi olay. Dönerken baktığımız çoğu mekanlar boşalmış hatta kapanma vaziyeti almışlardı. Yolumuzun üstünde bir takım uğultular duymaya başladık bazı binalara ışıklar falan yansıyıp duruyordu.Oraya doğru yorgun adımlarla ilerledik. Bir de baktık aa konser. Elimizde poşetler ile eve gitmeye karar vermişken karşımıza çıktı. Hayatta her şey vazgeçtiğim anda olmak zorunda mı? Şöyle bir içimden lan kalsak mı ya demedim değil ama otobüsü kaçırsak şimdi 20 30 euro taksi parası gerek yoktu bizde gerek görmedik zaten. Uzakta olsa bir evimiz vardı ve gittik. Şuan şunu diyebiliyorum "İyi ki o gece o evde kalmışız".Gece saat 12 olduğunda tüm şehir ayaklarımızın altında ve tüm Belgrad'ta atılan havai fişekleri izleyerek yeni yılımıza girdik. 

1 Ocak 2020

Sana da merhaba yeni yıl! Yılın ilk gününde sıkıntı yaşar mı bi insan? Abi biz yaşadık ya. Süper uyandık ama nasıl enerjiğiz. Eşyalarımızı toparladık, geceden kalan alkol boşları ve abur cuburları toparlayıp evden ayrıldık. Ama bizim o yokuşu Ayşenur'un dört teker valizine oturup inmek anlatamam o keyfi. Şaka şaka valizin zaten beni bi salın amk demesine 3 4 gün vardı zorlamadım o yüzden. 

Daha önce söylediğim gibi yeni yıldan dolayı konaklamalarda pek seçeneğimiz yoktu.Biz de o yüzden 1 gece orda 1 gece burada şeklinde ayarladık. Hedefimiz Hotel Memento idi. Sokağa girdik kapı numaralarına bakıyorum falan aha 9 tamam Aşkımmm gel burda!! Zillere bakıyoruz her hangi bir isim yazmıyor.Wifi'lara bakıyoruz belki yakalarız falan diye yok. Apartmandan çıkan birilerine sordum Biz Hotel MEMENTO'ya gidicektik kaçıncı katta. Dimi gayet makul ve düzgün bir soru.Bunlar demesin mi burası sadece apartman diye. Direk haritaları kontrol ediyorum yanlış bir yere mi geldik yanlış mı yazdık diye. Dedik bari birini arayalım. Yolda birini gördük ve rica ettik durum böyle böyle sizin telefonunuzdan arayabilirmiyiz. Adamda sağolsun yardımsever çıktı arayayım dedi. Numarayı söyledik numara adamın arkadaşı çıkmasın mı. Artık adamın arkadaşı mı dolandırıcı yoksa başka bişey mi var bilmiyorum ama sonuç olarak kalacak yerimiz yoktu. O zaman napıcaz hostelworld booking falan bakıcaz. Yakında olan bir kafe'ye girip standartlaşan kahvelerimizi söyledik. Gezi bütçesinin yarısı uçak konaklama ve ülkeler arası transfere gittiyse yarısı kahveye gitti. Yok yok o kadar değil ama gezi boyu 60 70 bardak kahve içmişizdir bunlarada toplamda 80 90 lira ödemişizdir diye tahmin ediyorum. Neyse interneti bulduk tamam şuna gidelim yatak kalmamış şuna gidelim tek gece kabul etmiyorlar.En son şehrin diğer tarafında bir hostel bulduk. Bide şansımıza burada konaklayacağımızdan daha da ucuza. Hemen köprüyü aştık hosteli bulduk.Bulduk bulduk ama yani hostel demeye bin şahid gerek. Tamam hayatımı hostellerde geçirmedim ama hostel tecrübelerimde baya var yani. Zoraki gecemizi geçirmek için yerleştik.

Yeter bu kadar sıkıntı yaşadığımız hadi kalk gidelim gezelim.İlk bi yemek yiyelim dedik. McDonalds çok yakın olduğu için bi fiyatlara bakalım dedik.İyi ki demişiz 500 sırp dinarı 5 euro'ya 2 kişinin karnı doydu üzerine 100 sırp dinarı 1 euro'ya da kahvemizi içtik çok başarılıydı.

Otobüslerin ücretsiz olduğunu bilmiyorduk bilsek kullanırdık gün sonunda 21 Km yürümüşüz. Hostel'den Belgrad istiklal'e ordan ara sokaklardan şurdan burdan yürüdük yürüdük yürüdüüüük. Sonra müzelere bakalım dedi Ayşenur. Dedim yürü ama paralıysa girmem. Girmem abi sütten ağzım bi kere yandı Saraybosna'da. Biz 1 ocak olduğunu unuttuk tabi ki kapalı. Neyse dedim ordan kaleye gidelim bari napalım. Gittik kaleye tarihi yönünden bilmem neyinden değil de manzarası güzel be şimdi. Bir yanında Tuna nehri geliyor bir yandan da Sava nehri geliyor tam kalenin eteklerinde birleşiyorlar. Türkiye'de şarapçıların 1 numaralı mekanı olurdu net! 






Gün bitti akşam oldu biz yorulduk. Dönerken bari otobüse binelim enerjim hiç kalmadı dedikten sonra nasıl gidiyoruz soruları başladı. Hayatta ki her şey beni Bege Sandviç'e çıkarttıyor. Hemen arkasındaymış bizim durak. Bindik otobüse tatlış şöför amca ile anlaşamadık fiyat konusunda 2 kişi için 300 sırp dinarı 3 euro vericez altı üstü dimi işte öyle olmuyor 5 euroya karnımızı doyurduk. Dedik olmaz bu iş böyle yürüsek mi derken amcam geçin oturun hadi dedi. O zaman dedim ki bundan sonra gezimize böyle ilerlemeliyiz. Hostel'e gelince Netflix üzerinden dizimizi açıp tatlı tatlı uyuduk(21 km yürüdük nereye tatlı hey yavrum siz tahmin edin horlamayı).




Günaydın leş hostel günaydın. Biran önce çıkalım da sidik kokusuna daha fazla tahammülüm kalmadı çünkü. Aldık çantaları düştük yine yola. Ee napıyoruz şimdi nereye gidicez? Kosova!! Sırplar neden hala kendinden sayıyor anlamış değilim. Adamlar bir ucundan bir ucuna 150 km bağımsızlıklarını ilan etmiş seni sollayıp bir de Avrupa Birliğine girmeye adaylar. Anyway. 

Bu arada Belgrad'ı anltamak gerekirse bence abartıldığı kadar bir şey yok.Belki biz yanlış zaman da, yaşadığımız minik sıkıntıdan ya da bize denk gelen insanlarından mı bilmiyorum ama şahsi görüşümle bir daha gidelim yaaa demem. Tamam kale güzelde o kadar sonuç olarak. Biz bir de yanlışlıkla 3 gün kaldık. 

O zaman yollar Kosova'ya.

You May Also Like

0 yorum