Montenegro

by - 22 Şubat

Karadağ


Kotor

Sabah'ın ilk ışıklarına 2 saat kala şehrin soğuk ve kapalı otogarına indik. Etrafta hiç bir şey ve hiç kimse yok. Ufak ufak yürümeye başladık. Bir tek çöpçüler sokaklarda bir de biz.

Sessizliği bir tek bavulun tekerlek sesleri deliyor, arnavut kaldırımları üzerinde yüzümüze çarpan rüzgara karşı direne direne ilerliyoruz. Kalenin surlarının etrafından Ana yolu takip ede ede bir müddet ilerledik. Kalacağımız yere geldiğimizde ise hiç kimse yok kapılar kapalıydı. Hemen aklıma Üsküpte karşılaştığım Cezayir asırlı abinin önerisi geldi. Hostel pupa. Hemen oraya gittik yani şehrin diğer ucuna. Ucuna dediğime bakmayın yürüyerek 12 13 dakika. Rus bir kız açtı kapıyı. Çalışan zannetmiştik değilmiş. Biraz orda ısındıktan sonra internetten seçeneklerimize baktık. Çünkü check in saatine 7 saat vardı. Isınıp internet bulduktan sonra seçenekleri değerlendirmek için yola koyulduk. Çıkmaz olaydık, sıcaktan sonra yüzüne soğuk yiyince biraz ne oluyoruz lan diyor insan. Bir o yana bir bu yana rüzgardan savrulan yaprak misali gidip geliyoruz. Ne orası açık ne burası. Adamlar kış sezonu bizi mi bekleyecekler?

Sonra pupa'da bizi ağırlarlar diye umut ettik ve öylede oldu. Size tavsiyem gittiniz saat kadar iniş saatinizede bakmanızda fayda var. Bir güzel uykumuzu aldıktan sonra bir kaç yer keşfetmeye karar verdik. Dar ve masalsı sokaklara daldık. Bu kadar temiz yer zor bulunur. Bir kaç yere gidip bir kaç fotoğraf çektikten sonra soğuğu atıp aç karnımızı doyurmak için lokal bir restorana girdik. Fiyatlar çok pahalı değildi. Kişi başı pizzamız ve içecekler için 5 euro ödeyip kalan şehre doğru devam ettik. Ortadokslar için yeni yıl başladığından çok fazla bir yer açık değildi. Güzel şehrün her sokağına adım atıp bir de kahve mi patlatsak diyip Jazz bar'a girdik. Ortam falan çok güzeldi. Akşamları canlı performans olup gündüzleri cafe mantığında iş yapan ufak tatlı bir yer. Hostel'e döndükten sonra ise bir kaç yiyecek bişey almak için markete gittik. Fiyatlar çok pahalı olmamakla beraber ton balığı Türkiye şartlarına göre ucuzdu bile. Sandviçlik bir kaç malzeme ve birde kek aldık.

Hostele geri döndüğümüzde 60 yaşlarında bir amca ve hostelde bi iki kişi monopoly oynuyorlardı. Amcayı ben hostel sahibidir diye düşünmüştüm. Avustralyalı inanılmaz aksan ile güzel bir ingilizce konuşuyordu. Sigara bu yerlerde süper bir konuşmaya girme vazifesi aslında. Sigara içmeye çıktığımda oda ordaydı biraz muhabbet ettik. Kendiside dünya turundaymış. 60 yaşında dünyayı hostellerde gezmek büyük bir başarı hikayesi! Yaşından dolayı tam bana söylediği şekilde aktarıyorum "Bizim gibi insanlar olgunlaştıkça hayat zorlaşıyor hastalıkların ardı arkası kesilmiyor, buna rağmen gezme isteğim hiç bitmiyor aynı hastalıklarım gibi. Şimdi ise kışı geçirmek için bu limana sığındım."
Sağlam sözler gibi geldi bana. Ama bu sözler de bana ilham kaynağı oldu açıkçası. Hatta şuan bu yazımı Bakü'den sizlere yazıyorum. Güzel bir muhabbetin ardından film izlemeye ordanda herkes kabinlerine doğru yol aldı.

Sabah uyandığımda güneş yavaşça yüzünü gösterirken ben önümde liman, sağımda ihtişamlı Kotor kalesi mazaralı dağ ile güne başladım. Bir sigara ile güne bu kadar güzel başlamamış olabilirim. Hazırlıklarımızı yapıp çantalarımızı hostelde bırakıp Kotor kalesine tırmanış vakti idi. Yine Kotor kaleiçini geçtikten sonra tırmanış kısmına geldik. Yeni yıl yüzünden olsa gerek kimse yoktu ya da bu soğuktan bilmiyorum ama iyi ki de boştu yoksa 8 euro vermezdim merdiven çıkmak için. Ayşenur beni yarı yolda sattı ve ancak klisenin oraya kadar geldi. Ordan sonra koca merdivenleri çık babam çık!
Her güzel bir manzaraya geldikçe mutlu oluyordum ama bir yandan da baya bir yoruluyordum. Her içimden tamam, yeter, bu kadar dedikçe diğer tarafım "saçmalama amk bir kere geliyorsun ileride hep keşke yapsaydım dersin" diyor ve beni sonuna kadar gitmemi sağlıyordu. Fiğer tarafımın sesi bana hep doğru yolu gösterdi. Sonuna kadar çıktım 1300 basamak! İyi ki de çıktım. En tepeye geldiğimde muhteşem manzara ve bir tek ben vardım. Zafer kazanmış gibi hissediyordum. Hemen bir sigara yaktım ve şunu farkettim. Etraf o kadar sessizdi ki sigaramın dumanını çekerken sigaramın kağıdının yanış sesini duyabiliyordum. Çok değişik bir duyguydu açıkçası. Hayatımda hiç böyle sessizlik olamamış gibiydi, rüzgarın sesi bile yok sadece ben manzaram ve sigaramın sesi vardı. Bunu herkes yaşamalıydı!

You May Also Like

0 yorum